Endülüs'te yetişen büyük Müslüman astronomi ve matematik alimi. Künyesi Ebu Muhammed olup, Avrupa'da Geber ismiyle şöhret buldu. Bu zat, kimyacı Cabir bin Hayyan es-Sufi ve Muhammed bin Cabir Bettani ile ekseriya karıştırılmaktadır. Cabir bin Eflah, Endülüs'te, Sevilla'da doğmuştur. Doğum tarihi ve yaşadığı tarih kesin bilinmemesine rağmen, 12. asrın ortalarında vefat ettiği tahmin edilmektedir.
Cabir bin Eflah, Batlamyüs'ün bazı görüşlerini tenkit etti. Özellikle güneşe takriben 3 dakikalık bir ihtilaf-ı manzar (dünya üzerinde duran bir gözlemcinin gözünden herhangi bir yıldıza giden hat arasındaki açı, paralaks) kabul ettiği halde, dünyaya güneşten daha yakın olan Merkür ve Venüs'te görülebilecek kadar ihtilaf-ı manzar bulunmadığı hakkındaki iddiasını tenkit etmiş ve çürütmüştür. Endülüs'ün Sevilla şehrinde yapılan rasathanenin nasıl yapılması gerektiğini tespit ve inşasını bizzat kontrol etmiştir.
Cabir bin Eflah, çubuklu güneş saatini yaptı. Bu saat, astronomi kitaplarında Cabir'in Teodalit'i diye geçmiştir. Azimut kadranı denilen bu çubuklu güneş saatini,(yandaki şekilde) Avrupa'dan ancak üç asır sonra Alman astronomi bilgini ve matematikçisi Regiomontonus (1436-1476),1450 senesinde modeline uygun yeniden yapabilmişti.
Trigonometri alanında, bilhassa küresel trigonometri ile ilgili prensipler üzerinde durdu. Dünyada ilk defa dik açılı bir üçgen için beşinci temel prensibi ortaya koydu. Küresel trigonometri ile ilgili prensiplerden bir sonuç elde edebilmek için "dört boyut kuralı"nı uyguladı. Düzlem trigonometride ise öncekilerin usulüne göre hareket etti.
Eserleri: Cabir bin Eflah'ın günümüze kadar gelen en önemli eseri, Islah-ül-Mecisti adıyla bilinen KitabüI-Hey'et'tir. Eser, bir astronomi kitabıdır. Bu kitabında Cabir, Batlamyüs'ü tenkit ederek, onun bazı ilmi hatalarını ve buluşlarındaki noksanlıkları meydana çıkarmıştır. Bu eserde, küre ve düzlem trigonometriden de bahsetmiştir. Eser, Latince’ye tercüme edilerek, Petrus Apianus tarafından 1534 senesinde Nürnberg'de bastırılmıştır. Eser, bugün Berlin ve Escurial'de bulunmaktadır.
ÖRF,ADET,GELENEK,GÖRENEK
ÖRF
Örfler,çoğu zaman toplumun katı beklentileri olarak nitelenen birtakım örnek tutum ve davranışlardır.Örfler, aynı zamanda toplumu,herhangi bir değer sisteminin bünyesini oluşturan temel taşlarını da temsil ederler.Bu değerler sistemi,toplumsal yapının durumuna göre giderek özel bir hukuk sistemine göre ya da o sistemdeki bir yasa maddesine de gerekçe olur.
Örflerin bireyle birey,bireyle aile,bireyle komşular ve akrabalar,bireyle halk ve ulus arasındaki ilişkileri,davranışları,tutum ve tavırları düzenleyen ve belirleyen işlevleri vardır.Toplumun her üyesini sürekli olarak baskı altında tutan örfler,zorlayıcı yaptırıcı ya da yasaklayıcı yaptırımlarıyla bireyin grupla cemaatle ya da toplumla uygun olmasını sağlarlar.
Öte yandan cins,yaş,sınıf ve mesleklere göre belirlenmiş çeşitli örfler bunlar arasında bağlantıyı koruma,kollama,pekiştirme ve denetleme işlevleriyle de yüklüdürler.Örflere karşı çıkma kimi toplumlarda yasaya karşı çıkmayla bir tutulur;hatta zaman zaman yasaların da üstünde tutularak katı ve bağışlamasız bir tutumla birey cezalandırılır.
ADET
Adetler, tıpkı örfler gibi birçok sosyal içerikli ilişkiyi düzenlemekte,yönetmekte ve denetlemektedirler.Toplumsal yaşamın düzenli gitmesinde,kuralların uygulanmasında adetler etkili olmaktadırlar;örneğin karşılama ve uğurlamalar;yemek ve sofra düzenleri;geçiş dönemleriyle ilgili kutlama ve kutsamalar;kız isteme,nişanlılık ve evlenme usulleri;cinsler,yaş grupları,meslek mensupları arasındaki ilişkilerin biçimleri;selamlaşma, hatır sorma sırasında uyulması gereken kurallar;bayramlar,mevsimler,önemli günlerle ilgili davranış biçimleri;”yas alma”,”baş sağlığı dileme” gibi durumlarda söylenecek sözler,takınılacak tavırlar ve tutumlar adetlerin alanına girerler.
Adetler çeşitli kökenlerden kaynaklanmış ve biçimlenmişlerdir; bunlar içerisinde geçmiş zamanların yaşama biçimleri,dünya görüşleri,ilginç rastlantı ve olaylar önemli bir yer tutarlar.Bir toplumda, toplumun bütününü ilgilendiren adetler olduğu gibi,çeşitli mesleklerin,mezheplerin,etnik grupların v.b. kendilerine özgü adetleri vardır.Adetlerin pratikteki uygulanışını giderek gelenekleşmesini sağlayan bu konuda bilinçli yada bilinçsiz görev üstlenen yaş ve cins gruplarıyla dinsel liderler,dernek yöneticileri,oyun grubu başkanları bulunmaktadır.
Kimi adetler oldukça durağan ve sürekliyken,kimisi de zamanla değişebilen niteliktedir.Adetlerden bir bölümü toplumun büyük değişim çalkantısına ayak uydurarak özlerinde ve biçimlerinde sınırlı değişmelere uyarak benliklerini bir dereceye kadar korurken,bir bölümü de tıpkı canlı organizmalar gibi etkinliği ve diriliğini zamanla yitirerek gün gelir ortadan kalkarlar.
GELENEK
Gelenekler geniş anlamıyla bir kuşaktan ötekine geçirilebilen bilgi,tasarım,boş inanç,yaşantı biçimi;daha geniş anlamıyla maddi olmayan kültürdür.Dar anlamda ise,kuşaklar boyunca bir toplumun örneğin kutsal ya da politik işleri gibi önemli konulardaki görüşlerdir.Gelenekler sözlü ve yazılı olmak üzere iki bölüme ayrılırlar.
Tıpkı adetler gibi,ama onlardan daha güçlü olarak toplumsal yaşamın düzenlenmesinde ve denetlenmesinde önemli rol oynarlar.Nitelikleri bakımından genellikle tutucu olan gelenekler aile,hukuk,din ve politika gibi toplumsal kurumlar üzerinde etkilidirler;bilim ve sanat,geleneklerin daha az etkisi altındadırlar.
Bireyin bağlı bulunduğu grubun yada toplumun geleneklerine karşı çıkması,bu karşı çıkışın derecesine göre bireyin toplulukça aforozundan saldırıya uğramasına,hor görülmesinden alaya alınmasına kadar genişleyen tepki türlerinde biçimlenir.
Geleneklerin tıpkı örfler gibi yasalarla belirlenmiş türleri vardır.Yasa,geleneklere ve onlara aykırı davranışlar için verilecek olan cezaları bir ölçüye sokmaya çalışır.Gelenekler,genellikle yasalardan çok daha geniş bir alanı yönetirler.
GÖRENEK
Göreneğin örfe, adete, geleneğe bakarak yaptırım gücü daha zayıftır. Örfteki yapılma zorunluluğu, adet ve gelenekteki yapılmalı özelliği görenekteki yapılabilme özelliğini alır. En yalın tanımıyla bir şeyi görüle geldiği gibi yapma alışkanlığı olan görenek, öteki sosyal alışkanlık gibi gerekli ve uygun görülenleri kapsar.Ama bunların mutlaka yerine getirilmesini istemez. Öteden beri yapıla gelmekte olan, fakat henüz adet durumunu kazanmamış olan bu davranış biçimlerine grubun, toplumun gelişmesin uygun yenilikler eklenir. Bunlar süreklilik kazandığı gibi, bir süre sonra ortadan kalkabilirler. Görenekler,günlük yaşantımızın gerekli gördüğü ilişkilerin düzenlenmesinde,bireyler arasındaki sürtüşmeleri azaltmakta, toplumsal ilişkilerin kolaylaşmasında, belirleyici rol oynarlar. Komşu ziyaretlerinde, hasta yoklamalarında alış-verişte,ortak taşıtlara inip binmede, tanışma ve tanıştırılmalarda nasıl davranılacağını belirleyerek ilişkilerin düzenli gitmesine yardımcı olurlar.
Boş İnanç
Boş inanç ya da batıl inanç mantıksal bir temele dayanmayan inanç ve davranışlara denir. Bazen, nedenini bilmediğimiz davranışlarda bulunur ya da sözler söyleriz. Yolculuğa çıkan birisinin arkasından yere su dökmeyi, merdiven altından geçmemeyi, gece tırnak kesmeyi bunlara örnek olarak verebiliriz. Boş inaçların kökenini, eski tektanrılı dinlerde aramak gerekir. Bu çağlardan kalma boş inanç dediğimiz alışkanlıklar devam etmiş, oysa bir zamanlar bunları anlamlı kılan inançlar çoktan unutulup gitmiştir. Boş inançların büyük bir bölümü efsanelere dayanır. Bazıları çok eski tarihlerden gelen boş inançlara ilişkin yalnızca bazı varsayımlarda bulunabiliriz. Günümüzde Ay'ın Dünya'nın bir uydusu olduğunu biliyoruz. Oysa bundan binlerce yıl önce yaşamış insanlar Ay'ın bir tanrıça olduğuna sanıyor, insanlara zenginlik ve uğur getirdiğini inanıyorlardı. Günümüzde yeni ay çıktığında sevdiği kişinin yüzüne bakmak ya da altına el sürmek türünden davranışlar o dönemlerden kalmış olabilir. At nalının uğurlu sayılmasının nedenlerinden biri, belki de eski Avrupa topluluklarından Keltlerin atın kutsallığına inanmalarıdır. Eskiçağlarda topraktan çıkarılan demir cevherinden demir eşya üretme sanatının büyücülük olduğuna inanılması da bu inancı doğurmuş olabilir. Aksıran bir kimseye "Çok yaşa!" denmesinin, aksırma sırasında ruhun geçici olarak bedenden ayrıldığına ilişkin eski inançlardan doğmuş olduğu düşünülebilir. Aksıran kimseyi bu sözlerle sevindirmek, belki de ruhun esenlikle geri dönmesine yardımcı olma amacını taşır. 13 rakamının uğursuz olduğu boş inancının ise, eski İskandinavların dinlerindeki bir öyküye dayandığı sanılmaktadır. Bu öyküye göre, düzenbaz tanrı Loki, öbür 12 tanrının katıldığı bir şölene 13. olarak gitmiş ve eğlenceyi bozmuştur. Bu olayın yol açtığı kavga, İskandinavların en gözde tanrısı Balder'in ölümüyle sonuçlanmıştır. Bu boş inanç hâlâ öylesine güçlüdür ki, bazı kimseler 13 kişiyi aynı masaya oturtmaktan kaçınır. Bazı ünlü otellerde 13 rakamı taşıyan oda ve kat yoktur. Anadolu'da halk arasında boş inançlara günümüzde de rastların. Bunlardan birkaç örnek şöyledir: Sabahleyin evden ayrılırken eşikten sağ ayak önce atılarak çıkılır. İlk rastlanılan kişinin toplumsal durumu ve halk arasındaki itibarına göre işlerin rast gidip gitmeyeceği konusunda yorumlar yapılır. Esnaf, o gün işlerin iyi gitmesi için siftah parasını yere atar ya da yüzüne sürer. Birine kesici alet verilirken düşmanlığa yol açmasın diye üzerine tükürülür. Akşam tırnak kesmek iyi sayılmaz. Ay tutulması ve Güneş tutulması sırasında silah atılıp, teneke çalınarak önlerini kapatan cin-peri topluluğun kaçırılabileceğine inanılır. Boş inançların çoğu çok eskilere dayanmakla birlikte, yenileri de vardır. Örneğin, aynı kibritle art arda üç sigara yakmanın uğursuzluk getireceğine inanılır. Bu inancın 1899-1902 arasında İngilizlerin Güney Afrika'da yaşayan Afrikanerler ile yaptığı Güney Afrika Savaşı'ndan kaynaklandığı söylenmektedir. Söylenceye göre, usta Afrikaner nişancıları üç İngiliz askerinin tek bir kibritle sigaralarını yakmaları sırasında yerlerini saptamış ve yanık kibriti elinde tutan askeri öldürmüştür. Bu yeni bir boş inanç böyle doğmuştur.